Tehlikeli Fikirler


Korkuyorum, duyulmadık lafları söyleme çekincesinden değil; toplumun bildiği ve gördüğü yalnız açık açık inkara kalkıştığı şeyleri söylemeye. Çok zeki bir adam sayılmam hatta zeki bir adam da sayılmam. Neyse zaten mevzu zeki olmak veya olmamak değil, bütün mesele; bütün meseleler neyse velhasıl korkuyorum.

Farkına varamıyorum bazen, korku olarak nitelediğim bu kavram belki de korku değildir. Sahi hisleri biz nasıl tanımladık? Söz konusu olan yaşadığım hissin korku olduğunu kim bize öğretti? Korkuyorum derken kendimizi, seviyorum derken karşımızdakini, içten içe kendimizi anlatırken çalışkanlık naralarımızla toplumu kandırıyor olabileceğimiz fikri “çok korkunç değil de nedir” diyecektim ki daha biz korkunçluğu tanımlayamadık değil mi?

Uzay mekaniğinin, astrofiziğin, kimyanın canı cehenneme birisi hislerin bilimini yapmalı. Derslerde basit makineliler yerine karmaşık hisler okutulmalı.

Aklıma garip olaylar takılır arada. Karıncalar bir bir sıra sıra geçer gözümün önünde. Ne dersiniz bizden haberdarlar mıdır? Yoksa göremediklerinden hayvanların gözünde yok hükmünde miyiz? Ulan ya biz de farklı ve büyük alemlerin karıncalarıysak? Doğru ya görmediğimiz ve duymadığımız şeye yok demek hem bilim yasalarına hem ilahi emirlere aykırıdır. Karıncaları sevin a dostlar. Unutmayın ki dinozorlara kalmayan bu dünya ne sana ne de bana kalır.

Kafamın karıştığı da olur, doğru ya kafa bu karışır, bulanır, takılır, saplanır vs bilimum işe yarar. Hepsi de olumsuzmuş kafa da kafaymış ha deyip Edip Cansever’e selam çaktıktan sonra insanları anlamakta zorluk çektiğimi belirtmek istiyorum. Hayır hayır günümüz ergen laflarından değil bu. Gerçekten anlam veremiyorum. İlk sigarayı bulan adam neyin kafasını yaşadı da kuru bir otu yaprağa sarıp, yakıp içti? Ya alkolü bulanlar? Hepsini geçtim diyeceğim ama geçemiyorum ki! Garip garip haller.

Sahi ne diyordum ben? Korkuyordum en son doğru. Korkuyu ve hisleri tanımlama çabasından azade, bilindiği gibi ele alıyorum. Sonra neden korktuğumu bulmaya çalışıyorum. Ne ölmekten, ne aç kalmaktan ne de herhangi birini kaybetmekten. Peki neden korkuyorum? Bilemiyorum, sanırım korkutuyorlar.

Romanlara fazla kafayı takıyorum, bir gece rüyamda Büyük Birader boğazıma asılmıştı. Tam yüzünü gördüm diye seviniyordum ki bir baktım karşımda hep karanlık çehresiyle duruyor. Sürgünleri, savaşları, ihanetleri, suçu hep romanlar yaşatır bana. Gregor Samsa bile olmuşluğum vardır ve tüm bunlar hep o kötü gecelerde oldu. Gaipten adamlar gördüğüm geceler.

Artık çekip gitmek de gelmiyor içimden hatta günü sıfır hareketle geçirme arzusu bir sevda türküsü gibi başımda dolanıyor. Mazot çok pahalı ondan mı yoksa gidecek yere dair bir umut beslememekten mi onu da bilmiyorum. Harbi bak müfredata bilinmeyenlerin niye bilinmediğini anlatan bir ders de koyalım. Gerçi önce bilinmeleyenleri bilip sonra niye bilinmediklerini bilip bir de üstüne bilmeyenlere anlatmak dersin öğretmeni açısından zor olsa gerek.

Yeter, yoruldum.


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir