İçeriğe Geçiniz Efem

İlyas BAT Muhtelif Tecrübeler Silsilesi

  • Anasayfa
  • Hakkımda
  • İletişim
  • İş Teklifi
  • Kütüphanem
  • Almak İstediklerim
Anasayfa > 2012 > Mart
08.03.2012

Larry Ellison Yale Üniversitesi Mezuniyet Töreni Konuşması

Larry Ellison’ın kim olduğunu bilmiyorsanız sondaki kaynaktan fikir edinebilirsiniz.

Yale Üniversitesi mezunları, daha önce böyle bir giriş görmediğinizi tahmin ediyorum ama benim için bir şey yapmanızı istiyorum. Lütfen, etrafınıza iyice bakın. Solunuzdaki sınıf arkadaşınıza, sonra da sağınızdaki sınıf arkadaşınıza bir bakın.
Ve şimdi şunu aklınıza koyun: Bundan beş yıl sonra, on yıl sonra, hatta otuz yıl sonra, solunuzdaki kişi hiçbir şeyi başaramamış olacak. Sağınızdaki kişi de aslında hiçbir şey başaramamış olacak.. Ve siz, ortadaki? Ne bekliyorsunuz? Siz de başaramayacaksınız.
Başaramayacaksınız !
Aslında bugün şöyle bir etrafıma baktığımda parlak bir gelecek için yüzlerce umut ışığı göremiyorum. Yüzlerce değişik endüstride liderliği ele alacak kişiler de göremiyorum. Görebildiğim tek şey, geleceği başarısızlıktan başka bir şey olmayacak yüzlerce insan. O kadar. Sinirlendiniz. Bu anlaşılabilir bir şey.
Ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk, kim oluyorum ve bu yetkiyi nerden alıyorum ki, ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumunun bu yılki mezunlarına böyle şeyler söyleyebiliyorum?
Bu yetkiyi nereden aldığımı söyleyeyim:
Çünkü ben, Lawrence (Larry) Ellison, üniversite terk ve dünyanın en zengin ikinci adamıyım. Siz değilsiniz.
Çünkü Bill Gates, o da üniversite terk ve dünyanın -şimdilik- en zengin adamı. Siz değilsiniz.
Çünkü Paul Allan, o da üniversite terk ve dünyanın en zengin üçüncü adamı. Siz değilsiniz.
Başka örnekler de var. Mesela Michael Dell, o listede 9 numara ve yukarı doğru hızla tırmanıyor, o da üniversite terk. Ve siz o listede hâlâ yoksunuz. Hımmm…Şimdi çok kızdınız. Bu da anlaşılabilir.
O halde biraz da gururunuzu okşamama izin verin.
Pek çoğunuz burada dört ya da beş yıl eğitim gördünüz. Geleceğinize yönelik oldukça iyi bir eğitim aldınız, bilmeniz gereken pek çok şeyi öğrendiniz. İyi çalışma alışkanlıkları edindiniz. Burada, hayatınızın geri kalan kısmında size yardımcı olacak bir sürü insan tanıdınız, onlarla bağlantı kurdunuz.
Ve hayatınız boyunca yanınızdan ayrılmayacak bir kavramla güçlü bir ilişkiniz oldu burada: TERAPİ.
Bunların hepsi güzel şeyler. Gerçekten, kurduğunuz arkadaşlık bağlarına ihtiyacınız olacak. Bu çalışma alışkanlığına ve ´terapi´ye de ihtiyaç duyacaksınız hayat boyu. İhtiyacınız olacak, çünkü üniversiteyi terk etmediniz. Dolayısıyla, asla dünyanın en zengin insanları arasına katılamayacaksınız.
Elbette, belki de listeye 10 ya da 11. sıradan, Microsoft yöneticisi Steve Ballmer gibi, girebilirsiniz. Ama herhalde onun kimin için çalıştığını söylememe gerek yok, değil mi? Sadece kayda geçsin diye söylüyorum, o da zaten masterdan terk. Biraz geç kalmış anlayacağınız.
Son olarak, herhalde bazılarınız, ya da umarım bu konuşmadan sonra çoğunuz, kendi kendinize soruyorsunuz: ´Yapabileceğim bir şey var mı? Bir umut var mı?´
Maalesef hayır. Geç kaldınız. Beyninize çok şey dolduruldu, siz onlara bakıp birşeyler bildiğinizi sanıyorsunuz. Artık 19 yaşında değilsiniz. Eveeet, şimdi gerçekten çok kızdınız. Bunu anlayabiliyorum.Belki de şu an, size bir umut ışığı vermenin, bir çıkış yolu göstermenin tam zamanıdır.
Hayır, 2000 mezunları size değil. Siz kaybettiniz. Sizi, yılda 200 bin dolarlık komik maaş çeklerinizle baş başa bırakıyorum. Üstelik o maaş çekinin üstünde sizden birkaç yıl önce okulu terk etmiş birinin imzası olacağını söyleyerek. Öğütlerim size değil daha alt sınıfta okuyanlara.
Size söylüyorum: Hemen ayrılın. Bir kez daha vurgulamak istiyorum: AYRILIN. Hemen toplayın eşyalarınızı ve fikirlerinizi ve bir daha da geri dönmeyin. Terk edin! Her şeye yeniden başlayın.
Size söyleyebileceğim tek şey, o başınızdaki kepler ve üstünüzdeki kıyafetin sizi aynen şu güvenlik görevlilerinin beni kürsüden aşağı çektiği gibi aşağı çektiği……
Kaynak

Yorum yapsana

05.03.2012

Fetih 1453 Hayal Kırıklığı

Bir süredir yere göğe sığdırılmayan, anlatıla anlatıla bitirilmeyen Fetih 1453’e gitmek sonunda nasip oldu. Daha önce çok kez bahsettiğim gibi (bir, iki, üç) memleketimizde sinema yok. Bir iş için Erzurum’a gitmişken filme de girdik. Film bende tek kelimeyle hayal kırıklığı yarattı. Beni üzen bir başka olaysa Twitter’da Fetih 143, Kara Murat’ın bol efektli hali. Hayal kırıklığı… tweetini yazdıktan sonra gelenler. Anlamıyorum bir film çok yüksek bütçeli olduğu zaman veya dini – milli değerleri işlediği zaman kötü olamaz mı? Beğenilerimizi film yapımcılarının imkanına çok çabuk sunuyoruz. Eğer bizi biraz etkilemek için yatırım yapmışlarsa deyim yerindeyse film medyada biraz fazla pohpohlanmışsa anında beğeniyoruz o filmi. Hele bir de vatan, millet, Sakarya, din, iman, Kur’an girdi mi işin içine olay tamamdır (bunları inançsız biri olarak yazmıyorum).

Kötü ama neden?

Öncelikle efektler… Gerçekten çok kötülerdi, hani bilgisayar yapımı oldukları ayan beyan belliydi. Fazla özenilmemiş mi yoksa sağlam iş yapan birileri mi bulunamamış bilmiyorum. Özellikle filmin başlarındaki Fatih’in rüyasındaki ateş efekti tam anlamıyla berbattı. Çocuk filmi gibi.

Bir başka mesele bilgi yanlışlıkları, hani film bir olayı kaynak olarak alıp onun üzerine bir şeyler ekleyerek gidebilir. İlla birebir olayla aynı olmak zorunda değil ama bu Fetih için geçerli değil. Çünkü birebir gerçekliği yansıtmaya çalışmışlar. Birçok bilgi yanlışlığı vardı, ha belki filmde değil de bizim tarih kitaplarında bilgi yanlışlığı vardır o ayrı mesele.

Roman sanatında bir şey vardır. Eğer bir ayrıntıya yer veriliyorsa o ayrıntı ilerleyen zamanlarda mutlaka bize bir şey olarak döner. Yani aslında o anlatılan bazı şeylerin habercisi ve hazırlayıcısı niteliğindedir. Bu iyi bir film için de geçerlidir. Kaliteli filmlerde özellikle Christopher Nolan’ın filmlerinde her ayrıntıya dikkat etmeye çalışır, verilenlerden ipucu çıkarmaya çalışırız. Pohpohlamanın etkisiyle bu filmde de aynısını yapmaya başladım ama gerçekten boşa çaba harcadım. Filmde verilen birçok ayrıntı gereksiz ve saçma yere verilmiş gibiydi. Hani tarih kitabından böyle okuduk bunu da filme koyalım gibi bir şey olmuş. Fatih, filmin başında bayağı bir siyasetçi politika izledi. Gerek elçilerle gönderdiği mesajlarda gerekse kendini tahttan indiren veziri tekrar baş vezir yapmasıyla. Bunun yanı sıra bir yandan dengeli bir siyaset izlerken bir yandan da savaş planları yapıyordu. Yalnız bu güdülen siyaseti filmde hiçbir şekilde göremedik. Bunların Fatih’e veya fethe ne gibi bir faydası oldu anlayamadık. Gereksiz verilmiş bazı ayrıntılar gibiydi. Donanmanın Haliç’e indirilmesi aynı. Çok yer kapladı filmde ama o donanmaların zafere katkısı ne oldu anlayamadık. Tamam Bizans imparatoru o tarafa asker kaydırdı ama kaydırılan askerlerin yerindeki zafiyet izleyiciye hissettirilmedi. Yani donanma indi de ne oldu sorusu akıllarda uyanıyor. Tabi ondan önce donanmanın yakılmış olması da ayrı bir ironi. Ya kısa sürede yeni gemiler inşa edildi ya da yedekte gemiler vardı bu da verilmedi izleyiciye. Bu haliyle o sahne yapımcının şu diyaloguyla oluşmuş gibi : “Hacı biliyor musun Fatih gemileri karadan yürütüp Haliç’e indirmiş, bizim filme de koyalım bunu”.

Oyunculuklar filmde ayrı bir şekilde kötüydü, Fatih’i oynayan kişi bir türlü padişah otoritesini görüntü olarak oturtamadı benim gözümde. Bizans imparatoru da aynı. Kara Murat’taki kötü imparatorlar gibi. İstanbul’un fethi sırasında, surları yıkıp girdikleri sırada bir kılıç sahnesi var ki bittim resmen. Sanki ağır çekimde oynuyordu sahne, kılıç kalkan oyunundaki gibi ağır çekimli dövüş sahnesi yakışmamış bu kalitede bir film yapmaya çalışan yönetmene.
Şu imparatora değinmişken bir şey de ekleyeyim ya arkadaş her filmde illa savaşı kaybeden tarafın yönetici kötü, kazanan tarafın yöneticisi iyi mi olmalı? Bizimkilerin düşmanı iyi adam olamaz mı? Üstelik bizimkiler istila etmek istiyor, o ise vatanını savunuyor olayı hakkaniyete vurduğunda daha haklı (olayın tarihsel bir derinliği mutlaka vardır, söylediklerim film için). Bir de kötü adam imajı oturtmak için sürekli danslı, kızlı eğlencelerde gösteriyorlar. Arkadaş Fatih’in haremi var be! :)

Bu arada filmde Ulubatlı Hasan Ela ile fuhuş yapmış durumda. Bu da inançlı bir Osmanlı askerinin yapacağı son şeydir herhalde. Filmde dine ve şahadete o kadar önem verip, yardımcı kahramana fuhuş yaptırtmak da ayrı bir durum.

Ya aslında yazdıkça yazasım geliyor ama fazla da uzatınca okunmuyor. Son birkaç şeyi de söyleyip geçmek istiyorum:
Sevgili Fetih 1453 Yapımcısı:

  • Ela’nın erkek kılığına girip hiç erkeğe benzememesi ve top atölyesinde Hasan’la fingirdeşmesi
  • Sırf şair olduğunu göstermek için Fatih’e şiir yazdırılması
  • Hasan’ın karnından vurulup ağzından kan geldikten sonra dişlerinin bembeyaz görünmesi
  • Ela ile Hasan’ın savaşa gidersin, gitmezsin tartışması
  • Lağımcının son sahnede gereksiz yere milli duyguları depreştirmek için kendini de patlatması
  • Baş vezirin adının mektupta geçip de nedeninin verilmemesi

Cidden saçma olmuş. Ya hep film film dedik de yukarıda da dediğim gibi film miydi, belgesel miydi belli değil. Duyulan her olay verilmeye çalışılmış, şimdiye kadar gelen her söz saçma sapan yerlerde oyunculara söyletilmiş vs vs.

Yalnız hakkını yemeyelim Fatih’in oğlunu kucakladığı sahne çok duygusal ve yerindeydi. Belki de filmin en başarılı sahnesi. Sanırım Türk sinemasının sadece komedi ve dram türündeki filmlerine gitme geleneğim bir süre daha devam edecek. Yabancı hayranlığım yok yalnız onu da belirteyim.

Fetih 1453 başlı başına bir başyapıt veya büyük bir sanat eseri değil ama gelecek kaliteli filmler için bir haberci veya onlar için bir basamak olabilir. Umarım bu tarz filmlerde de Türk sineması harika filmler çıkarır. Türk sinemasında büyük bir kurgu eksikliği var. Olay başlar, gelişir, biter. Tekdüze sıradan bir düzen izler. İzleyiciyi şaşırtmaz ve sonu genelde başından bellidir. Aşk Tesadüfleri Sever filmi bunun biraz dışında ama onun da oyunculuklar aşırı kötüydü. Artık Türk film izleyicileri sonunda “vay be” demek istiyor!

Dipnot: Bu yazı için de abuk sabuk tepkiler alacağım biliyorum ama yukarıda da dediğim gibi bir film çok reklamı yapılınca, çok para harcanınca ve dini – milli duyguları işleyince iyi film olmuyor. Hatta bana çok biliyorsan sen bir film çek de onun gibi olsun diyen bile oldu. Harika tek kelimeyle. :) Bu kadar iddialı arkadaşlar, çok değil 1 yıl sonra Oscar’lar var, öve öve bitirilmeyen bu film bakalım neler yapacak orada?
Kalın sağlıcakla…

Yorum yapsana

İçerik Kategorileri

  • Blog Yazıları 130
  • Kıskanılacak Şiirler Antolojisi 31
  • Şiirlerim 75

Son 5 Yorum

  • Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı ve Meslek Kurası için Taner YİTMEZ
  • Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı ve Meslek Kurası için Efecan
  • Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı ve Meslek Kurası için Sezgi Ayver
  • Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı ve Meslek Kurası için Kadir AKBULUT
  • Karamürselbey Eğitim Merkezi Komutanlığı ve Meslek Kurası için Burak

Arşivimiz

İlyas BAT Muhtelif Tecrübeler Silsilesi
Her şey 2010'da insanlığa hizmet için başladı...